
Amok Koşucuları ve İntihar
Amok Koşucuları, kitapta detaylarıyla anlatılan hırslarının ve çaresizliklerinin sonucunda intihar ederlerken, bir anlamıyla cinayet de işlemiş oluyorlar. Arthur Rimbaud’nun ünlü dizesi Ben bir başkasıdır ifadesini bu düşünceye uyarlarsak, maktul kişinin kendisi de olsa, intihar anında herkes bir başkasıdır!
Özkan Ali Bozdemir“İşte Amok... evet Amok, şöyle oluyor: Bir Malezyalı, herhangi bir sıradan, kendi halinde adam içkisini içiyor... Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir biçimde oturuyor oracıkta... tıpkı benim odamda oturduğum gibi... sonra ansızın ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor, sokağa fırlıyor... dosdoğru koşuyor, dosdoğru... nereye gittiğini bilmeden... Yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor... Ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi uluyor... ama koşuyor, koşuyor, koşuyor, ne sağa bakıyor ne sola, acı acı haykırarak, elinde kanlı hançeriyle, korkunç koşusunu sürdürüyor... Köylerdeki insanlar bu Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler... o gelirken uyarmak için ‘Amok! Amok!’ diye haykırırlar ve herkes kaçışır... ama o bunları hiç duymadan koşar, görmeden koşar, önüne çıkanı devirir... sonunda kuduz bir köpeği vururcasına vurup öldürürler onu ya da o ağzından köpükler çıkararak yere yığılıp kalır...” * Stefan Zweig’ın Amok Koşucusu adlı kitabında geçen öyküler ‘intihar’ teması etrafında şekillenmiş olsa da bizler bu öykülerin tamamında intihar fikrini besleyen diğer başka duyguların gelişimine, değişimine tanıklık ederiz. Hikâye anlatma biçimiyle klâsik öykü anlatıcılığına daha yakın duran Zweig, özellikle yer/mekân betimlemesi ve sürprizli olay kurgusu yerine karakterlerin duygu dünyasındaki aşınmaları ortaya çıkaran ruhsal tasvirlere önem veriyor. Böyle bir kıyas gereksizdir, ama Stefan Zweig’ın öykülerini yine kendisi gibi karanlık olaylardan ilham alan Kafka’nın veya Edgar Allen Poe’nun öyküleriyle karşılaştırdığımız zaman, Zweig’ın ‘karanlık’ bir hikâye inşa ederken ele aldığı konuları işleyiş biçimi ve tercih etmiş olduğu dil/sözcük bütünlüğüyle çok daha ayrı bir yerde durduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Zweig, özellikle fantastik hikâyelerde yaratılan o büyülü ve tekinsiz atmosferi, gösterişsiz sözcükler ve ilk bakışta hiçbir tehlike arz etmeyen ‘ıssız’ cümleleriyle kurar kendi öykülerinde. İntihar kavramı çoğu edebiyat eserinde, özellikle Japon Edebiyatının usta ismi Yukio Mişima’nın romanlarında sıkça ele alınmış bir konu olsa da Amok Koşucusu’nu benzer temalı diğer kitaplardan ayıran başlıca özellik, intiharın burada psikolojik bir nedensizlik sonucunda ortaya çıkmış ‘keskin bir refleks’ olarak işlenmesidir. Tabii bu nedensizlik, karakterlerin duygu dünyalarına dahil olup patolojik çözümlemeler yapıldığında yerini daha ağır bir duyguya, ‘zorunluluk’a bırakacaktır. Kitabın başlangıç öyküsünde bu durum açıkça hissedilir. Bir Çöküşün Öyküsü’ndeki baş kahraman Bayan de Prie, intiharını gerçekleştireceği son an’a kadar hırs, kıskançlık, kibir ve aşağılama gibi kötücül duyguların etkisi altına girmiş ve bir anlamda kendi intiharının zeminini farkında olmadan hazırlamıştır. Kısaca hatırlamak gerekirse, krallıktan sürgün edilerek hiç bilmediği küçük bir köye yerleşmek zorunda bırakılan Bayan de Prie, başlarda yalnızlığın ve sade yaşamın rahatlığını sürmüş fakat gün geçtikçe eski şaşaalı hayatını arar olmuştur. Yalnızlığın pençesinde kıvranırken, kendisini mutsuz ve güçsüz hissettiren o esas duygunun esiri haline gelmiştir artık. Tanıştığı insanları boyunduruğu altına alarak yeni bir hükümdarlık kurmaya çalışmış ve elbette hırsla yaratmaya çalıştığı bu acımasız düzenle birlikte kendisi de yok olmuştur. Olayların gelişimi takip edildiği zaman az önce belirttiğim ‘nedensizlik meselesi’ daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü gelişen durumlar, belli bir sonuca varmak uğruna yaşanmamıştır. Burada kişiyi intihara sürükleyen çok daha başka bir duygunun kaynağına iniyor Zweig. Belki de intihar eylemini veya düşüncesini farklı bir yere koymayıp, intiharın tıpkı diğer duygularımız kadar sıradan bir duygu olduğunu belirtiyor böylece. Öyküdeki karakterler bu eyleme sürüklenirken hiçbir şekilde intihar etmeyi geçirmiyorlar akıllarından. Dolayısıyla ‘keskin bir refleks’ ifadesi burada daha önem kazanıyor. Bu düşünceyi kafasında sürekli olarak düşünen bir kişi, istatistiksel olarak da yine intihar edenlerin arasında çok küçük bir dilimin içinde yer alır. Rutin hayatının ortasında, ölüm fikrinden oldukça uzakta yaşayan kimselerde daha sık rastlanan bir durumdur intihar. Çünkü ölüm fikri, hayatta kalmayı tetikler! Elbette intihar etmenin en özgür ölme biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Hatta kimilerince çok zorlu olan bu süreç, bazı inanışlarda çok soylu bir davranış olarak kabul görür. İntiharın düşüncesi ve bu düşüncenin eyleme geçme süresi aslında tastamam farklı iki duygunun tezahürüdür. İntiharı düşünmek, intihar etmemenin en kesin yoludur çünkü. İntihar edecek kişi ölüm hissini düşünmeden bu işe koyulmaz mı? Yani her şey yerli yerindeyken, belki oturmuş televizyonda bir program seyrediyorken, oturduğu yerden ansızın kalkar ve evin hava alması için pencereyi açar insan. Yukarıda yıldız olup olmadığına bakar. Sonra terliklerini özenlice çıkarıp kendini pencereden aşağı bırakır... İntiharı uzun uzadıya düşünmek, bedeninin yere çarparken nasıl bir hâl alacağını tahmin etmek, bizi ölüm fikrinden uzaklaştırmaya yarar ancak. Ama intihar edecekseniz, zaten edersiniz, üzerinde çok da düşünmeye gerek yoktur nasılsa.

YORUMLAR
Kara Kitap’ın Sırları Nelerdir?
Erdinç Akkoyunlu
Transrealizm: 21. Yüzyılın İlk Büyük Edebi Akımı
Aslı İdil Kaynar
Parçalanmış Zamanlar
Semih Gümüş
Babam’a Mektuplar I: Fantom Ağrısı
Deniz Gündoğan İbrişim
Halikarnas Balıkçısı İçin
Hülya Soyşekerci
Synonymes / Eşanlamlılar – Bir Varoluş Mücadelesi
Özkan Ali Bozdemir
Kabil’in Dili ve Öfkesinin Sınırları
Erhan Sunar
Hayattan Alacaklı Olanlar
Banu Yıldıran Genç
Yılın Filmine Yorumum... Günaha çok çağrı...
Uğur Vardan
Kutsal Aile Öyküleri
Fulya Kılınçarslan
Ormanı Düşlemek, Ormanda Yaşamak
A. Ömer Türkeş
Kara Kitap’ın Sırları Nelerdir?
Erdinç Akkoyunlu
İyiliğin Vicdanı, Aklın Gaddarlığı
Murat Erdin
Ariel Dorfman’ın Dullar’ı Üstüne
Sedat Sezgin
Bir Nevi Deja Vu: Yeşil Rehber
Deniz Moralıgil
Pieta: İnsan Eti İle Anne Arasındaki İntikam Bağı
Halil Dusak